TÜRK BASINI, CUMHURİYETİN HAKKI OLANI, CUMHURİYETE GERİ VERMELİDİR
Bana düşer mi bilemem ama mesleğimin itibarını kurtarmak ve Cumhuriyet’e olan düşünce borcumu ödemek adına derim ki; Türk basını Cumhuriyetin hakkı olanı, Cumhuriyete geri vermelidir. Genç fikirler, özgür ve hür bir irade…
Abdo Uçucu
abdoucucuuu@gmail.com - 5514120960İsmet Bozdağ; ‘’Bir ciltçiye kitap ciltlemek için ne kadar hürriyet lazımsa, tek partili yönetimlerde de gazetecilere o kadar hürriyet lazımdır.’’
Yukarıdaki bu cümle Cumhuriyet dönemi de dahil olmak üzere Türk basınının ne denli baskı ve sansür uygulamaları karşısında varlığını sürdürmeye çalıştığının apaçık delilidir.
25 Temmuz 1931 yılında bile sözde basın özgürlüğü ile ilgili çıkarılan basın kanununda bir madde vardı ki tüm kanunu neredeyse yok saymaya yetiyordu.
50. maddede şu yazıyordu; ‘’Ülkenin genel politikasına dokunacak yayınlardan dolayı, Bakanlar kurulu kararı ile gazete ve dergiler, geçici olarak kapatılabilir. Kapatılan gazetelerin sorumluları başka adla gazete çıkaramazlar.’’
Ancak tüm bunlar rağmen Mustafa Kemal Atatürk’ün şu sözleri Türk basının çizgisini de açıkça belirtmiştir.
‘’Gazeteciler, kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır. Gazeteciler, kanunun ve umumun menfaatlerinin aksine muamelelere şahit ve vakıf oldukları takdirde gerekli yayında bulunmalıdır.‘’
Çok partili döneme geçildiğinde bir nebze rahat nefes alan Türk basını 80 darbesi ile beraber başka bir boyuta geçiş yapmıştır. Neoliberal politikaların başladığı 80 darbesinden sonra özel televizyon ve gazeteler artmaya başladı.
Artmaya başladı başlamasına lakin medya sahipliği el değiştirerek gazetecilerden iş insanlarına yani ‘’Yatırımcı’’ olan patronlara geçti.
Gelsin reklamlar, yapılsın haberler…
Gelsin paralar, siparişi verilen yazılar..
Size Kronolojik bir süreçten bahsetmeyeceğim elbet zira çok sıkılır ve bilgilenirsiniz…
Aman Allah korusun!
Sizi bilgilendirerek canınızın sıkılmasını ve düşünmek zorunda kalmanızı istemem..
Neyse tabi gel zaman git zaman derken, geldik ilginç bir zamana…
Yıllar önce basın sektörünün en temel problemi finans ve sansür iken, geldiğimiz noktada iktidar ve ortaklarının da katkısıyla en temel problemlerimizin başında ‘’Vasıfsızlık’’ ve her sektörde olduğu gibi genç beyinler, fikirler ve kalemler gelmeye başladı.
Elbette finansal yani ekonomik zorlukların derinleşmesi yukarıda söylediğim temel problemleri daha da derin hale getirmiştir.
Yerel basına baksanız zaten artık kim basın, kim değil belli olmamakla birlikte, göz göre göre gazeteciliklerini ve itibarlarını bot takipçilerle bezenmiş yüksek takipçili İnstagram sayfalarına altın tepside sunmaya devam ediyorlar.
Eskiden yok öyle 3 kuruşa 5 köfte derken, 10 kuruşa 1 köfteye razı olmuş durumda yerel basın…
Herkes o kadar partileşmiş, kutuplaşmış ve kafasını kuma gömmüş ki, tıpkı yetişen alır diyen tezgahtarın fısıltısına bile kulak kesilmiş durumda çoğu kişi…
Bir türlü bir araya gelemeyen, kişisel çıkarları dışında hiçbir şey düşünmeyen, her başı dumanlı olanın kendini dağ sandığı, bireysel var oluş ile bireyciliği hallaç pamuğu gibi karıştıran gazetecilerin tarihte ilk defa bugün, hükümet baskı kurmasa bile bir daha toparlanamayacakları bir süreci kendi elleri ile inşa etmiş olmalarına kahrolmamak elde değil…
İşini hakkıyla yapmaya çalışan yerel basın mensuplarının bazıları ise maalesef çağın biraz gerisinde kalmaktan kurtulamamaktadır.
Hatay yerel basınının sorunlarını yazıyorum, çözüm önerilerimi sunuyorum,
yazıyorum,
yazıyorum,
yazıyorum…
Kendi sektörünü bile takip etmekten, okumaktan aciz bir duruma nasıl gelmişler anlamakta güçlük çekmiyorum desem, yalan olur…
Cumhuriyetin 101. Yılının sonuna doğru gelirken, gerek ulusal basın, gerek yerel basın hiçbir Kuvay-i Milliye hareketiyle dahi kurtarılamayacak bir hale gelmiş durumda…
Çok uzatmak da istemiyorum. Mustafa Kemal Atatürk, İzmir’de gazetecilerle buluştuğu toplantıda şu sözleri sarf etmiştir.
‘’Türkiye basını milletin gerçek ses ve iradesinin doğduğu yer olan cumhuriyetin etrafında çelikten bir kale oluşturacaktır. Bir düşünce kalesi, düşünce yolu kalesi. Basın görevlilerinden bunu istemek, cumhuriyetin hakkıdır.’’ (5 Şubat 1924)
Bana düşer mi bilemem ama mesleğimin itibarını kurtarmak ve Cumhuriyet’e olan düşünce borcumu ödemek adına derim ki; Türk basını Cumhuriyetin hakkı olanı, Cumhuriyete geri vermelidir.
Genç fikirler, özgür ve hür bir irade…