04 Kasım 2024 - Pazartesi

''ADI ŞİRİN, 42 YAŞINDA''

06 Şubat Kahramanmaraş Merkezli Depremlerinde çocuklarını ölümden son anda kurtaran, kendi canını hiçe sayan yaşama, hayata çocukları için tutunmaya çalışan kadın…

Yazar - ASU YALDIZ YÜNCÜOĞLU
Okuma Süresi: 8 dk.
ASU YALDIZ YÜNCÜOĞLU

ASU YALDIZ YÜNCÜOĞLU

-
Google News

06 Şubat Kahramanmaraş Merkezli Depremlerinde çocuklarını ölümden son anda kurtaran, kendi canını hiçe sayan yaşama, hayata çocukları için tutunmaya çalışan kadın…

Tesadüfen kesişen yollarımızda şükretmem için bana birçok sebebi var eden kendi gibi yüreği güzel kadın…

Yaşadığı barakada birçok kez çocuklarını çorbanın yanında ekmek olmadan büyütmeye çalışan kadın..

Yaşadığımız yüz yılın gerisinde varlığını çocuklarına ailesine adayan kadın..

Bir gece vakti çıktı karşıma. Hoş sohbet ederken yaşadığı zorluklardan bahsetti. Eşi Katar’da Görev yapıyormuş. O kara gecenin sabahında evlatlarını kurtarabilmenin haklı gururuyla kelimeleri boğazında düğüm düğüm olurken anlatmaya çalışıyor hikayesini.

Eşinin dönüşünü beklerken o kara gece sonrası kız kardeşinin yanına sığınmış. Evlatlarıyla yedikleri yemeğin yanı sıra içtiği su ve aldığı nefes dahi sorun olmuş. Eşi 35. gün dönüş yapabilmiş Katar’dan. ‘Katar’a kefil yoluyla çalışmaya giden vatandaşlar öyle kafasına göre çıkamaz.’ diye ekliyor. ‘Eşim orada çok güzel para kazandı ama deprem sonrası yanımıza gelmek için 250.000 Katar Riyalini yakmak zorunda kaldı. Çünkü ben ne yapacağımı bilmiyordum tek başıma.’ dedi. Eşinin şimdi yevmiye ile çalıştığını işe çağırırlarsa para kazanabildiğini, sağdan soldan bulduğu teneke parçalarıyla çocuklarıyla yaşayabilecekleri bir baraka yaptığını ve o barakada hayatlarına devam ettiklerini iletti. ‘-İnsan o kara geceden sonra nasıl baş eder bunlarla? Bu kadar yardım geldi nasıl olurda bu kadar yoklukta yardım gelmez?’ diye içimde birçok düşünce var oldu. Anladım ki kendini ifade etmeyi, doğru kanallarla iletişim kurmayı bilmiyordu Şirin. Önce yaşadığı yeri görmek istedim öyle bir çağdan geçiyoruz ki bazen anlatımların abartı olduğu varsayımıyla hareket edebiliyoruz. Evine daha doğrusu barakasına ulaştığımda anladım hakikatin boyutunu. Taban yok, tavan akıyor, zaman zaman fareler içeride cirit atıyor… Bu yaşanamayacak yaşam alanı iki çocuğun sağlıkla büyümesi için oldukça kötü… Ağlamamak adına kendimi zor tuttuğum dakikalarda Şirin gözyaşlarını tutamıyor ve hıçkırıklara boğuluyordu.

Bir şeyler yapmalıydım bir şeyler…

Çocukların, bu insanların iyi insanların varlığına yeniden inanmasını sağlayacak bir şeyler...

            Aklıma Kızılay geldi. Hemen aradım ve G.Y.’e Şirinle ilgili bilgileri verdim…. ‘Yarın mutlaka gelsin yardımcı olacağım.’ dedi. G.Y. ‘Erzağımız şimdilik yok ama ona kıyafet ve burada olan, ihtiyacını kısmen giderebileceği eşyalar temin edebiliriz.’ diye ekledi. Şirin’e anlattım inanamadı vesile olana da gerçekleştirene de dualarını esirgemedi. Laf arasında mahalle bakkalına yüklü miktarda borçları olduğunu, bu borç nedeniyle artık veresiye de alamayacağını ve çocuklarına bu gece ekmeksiz çorba yedirmek zorunda kaldığını anlattı.. Yutkunamadım… Nasıl yutkunabilirdim bu çok ama çok fazlaydı. O gece marketten satın alınan helva ve ekmekle doymuştu karınları ama birkaç gün sonra tükenecekti erzakları. O erzaklar bitince, yarına ekmekleri bitince ne olacaktı? Nasıl doyacaktı çocukların karnı?

Bu yüzyılda bu kadar yokluk çok fazla değil miydi? Aklımda bin bir soru, yarının endişe dolu düşünceleriyle ayrıldım yanlarından.

            Yolda giderken, ne çok gereksiz şeyleri kafamıza taktığımızı fark ettim. Bireysel kırgınlıklarımızla, kızgınlıklarımızla dolu bir dünyayı kendimize var edip hayatımızı nasıl da içinden çıkılmaz bir hale getirdiğimizi. Ne kadar çok kendi sorunlarımızda boğuluyorduk, kimsesiz kalanları, ampüte olanları, aç yatanları, hayata tutunmaya çalışanları unutturmuştu bize kimi zaman yerli kimi zaman yersiz var oluş çabalarımızla yok ettiğimiz zaman… Deprem sonrası manevi kayıplarımızın acısıyla yaşamayı öğrenirken, maddi kayıplarımızı da bir an önce yeniden var etmek olmuştu amacımız. Odağımıza başka hiç kimseyi koymadan, anormallikler içerisinde var olan yaşamımızda sözde normalliklerimizle hayata sil baştan başlamanın zorluklarıyla baş etmeye çalışıyorduk.

            Hayırsever Hataylı olmayan ama Hatay’a emeği çok olan M.A. ağabeyime mesaj attım hemen. ‘Abim merhaba nasılsın? Yardımına ihtiyacım var.‘ M.A. ‘Kardeşim iyi misiniz? Toplantıdayım çıkınca hemen arayayım mı? Ne gerekirse buradayım ama ne gerekirse..‘ cevabını verdi. Sabah 09.00’da aramak için sözleştik. Gece bitmek bilmezken şifa olabilir miyim? Endişesi ile o gün yaşadıklarımı, daha göremediğimiz kaç çocuğun bu ilkel hayatlarda nefes aldığını merak etmekle geçti. Sabah M.A.’yı aradım ‘Kardeşim çok merak ettim. Ne oldu? Sen bir şey istemezsin anlat nedir derdin?’ Anlattım ‘Adı Şirin’ dedim iki çocuğu ile yaşam mücadelesi veriyor bize ihtiyacı var. ‘Hemen gerekeni yapıyorum kardeşim.’ dedi. O an dünyanın bütün güzellikleri var oldu gözümün önünde.

Şirin ve ailesinin borçlu olduğu Bakkal Orhan Amcanın telefon numarasına bir şekilde ulaştım. Orhan Amca borçlarını söyledi. Küçücük bir esnaf olmasına ve hunharca alış veriş yaptığımız zincir marketlere rağmen bir şekilde borçla harçla mahallede ihtiyacı olan ailelere sabırla yardımcı olduğu için Bakkal Orhan Amcaya insanlık adına teşekkür ettim. O gün hayırsever M.A. sayesinde Şirin’in Bakkal Orhan Amcaya olan borcu kapandı ve M.A.’nın gönderdiği para ile çocukların ihtiyaçlarının karşılanacağı küçük bir meblağ bırakabildik. Kızılay’da görev yapan ve depremin ilk gününden bu yana Antakya’ya hatta Hatay’a gece gündüz hizmet etmekten yorulmayan G.Y.’e giden ailemiz çocukların kıyafet ihtiyaçlarını giderdi.  24 saatlik zaman diliminde Şirin’e ve Şirin’in ailesine yardımcı olabildik, sürdürülebilir olmasa da ihtiyaçlarını en azında şimdilik karşılayabildik.

Şükranlarım; Hataylı olmayan ama Hatay halkına gönül veren M.A.’ya ve Hatay Kızılay’da çalışan ve depremin ilk gününden bu yana her bir cana dokunmaya çalışan G.Y.’ye…

Peki; kaç Şirin var deprem sonrası maddiyatın ve maneviyatın yokluğunda boğulan, çocuklarını aç yatıran, yarınlarla nasıl baş edeceğini bilemeyen?

Kadim Antakya’nın yok oluşunun ardından yeniden hayata tutunmaya çalışan bireylerin maddi ve manevi refahını sağlamak adına var olan Sosyal Sorumluluk Projelerine acilen üreten, ürettikçe ailesine, sevdiklerine katkı sağlayan sürdürebilir bir geliri özellikle ev hanımları için var etmemiz ve bu projeleri okuma yazma bilmeyen ama üretme gücüne sahip ihtiyacı olan ailelere yüz yüze anlatabilmemiz onların bu projelerde yer almasını sağlamamız mümkün değil mi?  ‘Bir çocuk gelişir dünya değişir…’ düşüncesiyle geleceğe umutla bakan bireyleri var etmek, bu kadar duyarlı ve hassas Antakya’mız için zor mu?

Bilirim sağ elin verdiğini sol el görmemeli lâkin;

Bu satırlar farkındalık artırmak amaçlı, geleceğe umutla bakan bireyleri var etmek adına kaleme alınan satırlar...

Dışarıda bir hayat var her gün şikâyet ettiğimiz gereksiz serzenişlerden çok öte...

Dışarıda birçok hayat var insanı yoklukla, soğukla, açlıkla yaşamaya mecbur bırakan…

Dışarıda sana ihtiyacı olanlar var iyi insanların varlığına inanmak için seni, beni ve bizi bekleyen…

#
Yorumlar (0)
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.