OTURDULAR, KONUŞTULAR VE KALKIP GİTTİLER
İlk defa Sırma hocadan işitmiştim bu Farsça atasözünü. ‘’oturdular, konuştular ve kalkıp gittiler’’ manasına geliyor bu güzel söz.
Nişestend u Goftend u Ber-Hâstend
Türkiye’de İslam Tarihi alanında birçok profesör vardır ama en önemlileri arasında İhsan Süreyya Sırma gelir herhalde. Sayısız video kayıtları ve kitaplarını okumama rağmen görüşememiştim. 2022 yılının yaz tatilinde fakültemizi temsilen İstanbul’a bir programa gittiğimizde dekan hocamdan Sırma hocayla görüşme ayarlamasını rica etmiştim. Karşılıklı yoğunluklardan dolayı randevuları bir iki defa iptal etmek zorunda kalmışlardı. Dekan hocama ‘’hocayı nerede bulurum?’’ diye sorduktan sonra kendim çıkıp Sırma hocayı bulmuştum. İlk görüşmemiz yaklaşık 4 saat sürmekle birlikte hocanın çayını, kahvesini doldurmak karşılığında asistanlığa kendimi kabul ettirmiş oldum.
Boş zamanlarımda hocanın ofisine giderek tecrübelerinden faydalanıyordum. Bir keresinde merhum hocası Muhammed Hamidullah’tan bahsederken Fransa’da yaşadıkları bir hatırayı anlatmıştı. Pakistan devletinin kuruluşu ile ilgili olan kongrede bir sonuç çıkmayınca merhum Hamidullah Hoca ‘’Nişestend u goftend u ber-hâstend’’ diyerek tepkisini ortaya koymuştu. İlk defa Sırma hocadan işitmiştim bu Farsça atasözünü. ‘’oturdular, konuştular ve kalkıp gittiler’’ manasına geliyor bu güzel söz.
İslam İşbirliği Teşkilatı 1969 yılında bir gayr-i müslimin Mescidi-i Aksa’yı kundaklamasına tepki olarak kurulmuş, BM’den sonra da uluslararası düzeyde en büyük birlikteliklerden biridir. Tabii sözde birliktelik…
Kurulduğu yıllardan bu yana defalarca olağan ve olağanüstü toplanmış olmasına rağmen sadece deşarj olmaktan başka hiçbir fonksiyonu olmayan bir kuruluştur. Özellikle yaşanan son Gazze olaylarında kınaya kınaya bitiremedikleri teröristlerde arka planda birçoğu iş birliği içerisinde olduğu küçük bir Google taraması ve birkaç matbu haber ile herkes rahatlıkla görebilir. İçlerinde samimi birkaç ülke haricinde toplu bir tepki veremeyişleri temsil ettikleri Müslümanların ne düzeyde oldukları hakkında bize bilgi vermektedir. Merhum hocadan nakledilen bu söz bana her daim bu teşkilatı toplantılarını hatırlatmaktadır.
İslam’ın öğretilerini yanlış anlayan Müslümanlar kendi içlerinde tefrikaya düşerek darmadağın oldular. Bu yetmez gibi birbirlerini öldürürken de Allah için yaptıklarını ifade etmekten de geri durmadılar. Kur’an-ı Kerim ‘’oku!’’ emriyle başlamış olsaydı elbette böyle yapmaları söz konusu olmayacaktı. Çünkü okuyan her toplum okuduğu saf bilgiyi sentezleyerek hayatına geçirdiği sürece ilerlemektedir. Kadim Kelam Müslümanlar için sadece okunan ve okuduğu için sevap kazanan bir kitap olmaktan ileriye gidememiş maalesef. Hakkını vermek gerekir Onunla hemhal olmak güzel bir ameldir ama istenen bambaşka. Bunu Hz. Ebubekir’in şu sözü dosdoğru anlatacaktır. ‘’bazı ayetler nazil olduğunda onu anlamamız 5-6 ay sürerdi’’ anlamadan kasıt hayatlarına tatbik etmektir. Ne güzel demiş öyle değil mi? İşte asıl mesele bunu anlamak ve uygulamak. Yoksa oku oku bir ayda anca biter zaten. Kalpte yeşermedikten sonra…
İİT veremediği tepkiyi ona nasıl sağlatabiliriz? Asıl sorulması gereken soru bu aslında. Burada görev dağılımı yapmak gerekirse ilk önce halklar hükümetleri tepki vermeye bir şekilde ikna etmek zorunda. Bunu barışçıl yollarda yapmalı ve sonuçları içinde halk razı olmalı. Bu iş hiç kolay olmamakla birlikte eğer birliktelik sağlanırsa çok güzel sonuçlar doğuracağı ortadadır.
Özellikle iktisadi anlamda Müslümanların geri kalmışlığı en büyük zararı getirmektedir. Burada günah keçisi aramak doğru olmamakla birlikte sizde fark etmişsinizdir ki hocaların genel vaaz profili fakirlik üzerinedir. Zengin bir kişinin İslami hassasiyetlere haiz olması etrafında bulunan herkese desteği olacağı gün yüzündedir. Fakirlik övgüsü ihanet değilse muhteşem bir cahilliğin ürünü olmaktan başka bir şey değildir. Konuyu saptırmama adına yapılması gerekenlerden ikincisi ise bizatihi Müslüman şahsiyetleri ilgilendirmektedir. Şöyle ki kıyama kalmak için kıyama durmak gerekir. Kıyam namazın rükünlerinden biridir. Dimdik ayakta durmak demektir. Bizler namaz içerisinde kıyama durduğumuzda Rabbimize olan kulluğumuzu ifade etmiş oluruz.
Dimdik huzurda hesap vermeye gelmiş, dünyanın melametinden sıyrılmış, sadece O zatın önünde el bağlamış şekilde… Namaz aslında bir direnişin bir tepkinin adıdır. Müslümanları ortak bir çatı altında birleştiren muazzam bir güçtür. Öte yandan namazın önemi ayet ve hadislerde defalarca vurgulanmakta ve terk etmenin hükmü de açıkça fakihler tarafından verilmektedir. Bu kadar önemli olan bu ibadet günümüzde ya hiç yapılmıyor ya da yanlış eklemeler ile amacından saptırılmaktadır. Dolayısıyla kıyama kalkmanın en kısa yolu kıyama durmaktan geçmektedir.
Hal bu iken Müslümanları bir çatı altında toplayan Hac ibadeti haricinde bir güç olmadığı açıkça ortadadır. Ne yazık ki bu ibadet dahi çeşitli yorumlarla elimizden ayrılmakta ve her ne kadar iletişim ve teknoloji çağında olsak ta Müslümanların birbirlerinden her manada uzak durdukları bütün açıklığıyla ortadadır. Başta İİT olmakla birlikte Müslümanların samimiyetle her ortak çatıda tek akıl ile hareket etmeleri gerekmektedir. Bunun yolu ise bellidir. Hala Kur’an-ı Kerim ve Aleyhissaletü Vesselam’ın sünneti içimizdedir. Önemli olan akli selim bir şekilde ona uymaktır. Takıldığımız noktalarda danışılacak mercii de sadece bu iki kaynaktır…